Yaşama başlarken ben diye başlarız.
Çoğunlukta ölünceye kadar da “Ben” deriz.
Kim mi bu ben?
Bu ben, bizim EGO’muz
Çocukluğumuz bu benle devam etti.
Gençliğimiz de bu benle devam etmesin.
Gençliğimiz bu beni “Sen” yapsın ki..
O zaman “Ben” benlikten çıksın.
“Sen” olsun.
Kolay gibi görüyorsun ama...
Sen demek o kadar kolay değil.
EGO sen demeği kabul etmez.
Sen demek, başkalarını da yaşamına dâhil etmektir.
Sen diyerek: EGO’nu kırmaya başla...
Kolay değil o egoist denen duvarı yıkmak...
Senle devam eden bu dönüşüm.
“BİZ” le taçlanırsa hedefe ulaşırsın...
Biz olmak yaşamı yaşanılır kılmaktır.
Biz olmak çokluk ifade etmektir.
Biz olmak bölüşerek çoğalmaktır.
Biz olmak her şeyi paylaşmaktır.
Biz olmak karşılıksız sevmektir.
Yaşama başlarken bendin.
Sen diyerek. Beni kırdın.
Senle de Biz olduk.
“Sen-Ben” Yok artık.
Biz olma zamanı.
Kıssadan Hisse….
SENİN DIŞIN PİS, BENİM İÇİM
Bayezid-i Bestami hazretleri bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği gördü. Köpeğe değip necâset bulaşmasın diye eteklerini topladı.
O anda köpek dile gelip şöyle dedi:
-Benden sana bulaşacak kir üç defa yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri yedi deryada yıkansa temiz olmaz.
Bunun üzerine Bayezid-i Bestami Hazretleri köpeğe;
-Senin dışın pis, benim ise içim. Gel beraber olalım, belki birbirimize faydamız olur, der.
Köpek de;
-Sen benimle yoldaş olamazsın. Zira halk beni horlar, sana tâzim eder. Beni gören taşlar, seni gören ise iltifata başlayarak "Arifler sultanına selam olsun!" der. Benim ise yarına yiyecek bir kemiğim bile yok, ama senin bir ambar buğdayın var, diye cevabını verir.
Bayezid-i Bestami Hazretleri köpeğin bu cevabından kederlenir, bir köpeğin yol arkadaşı olmaya bile layık değilim, diye üzülür.